Yapı Kredi Plaza, Levent İstanbul
+905426086544

Türk-Fransız Hukukunda Pandemi Döneminde Mücbir Sebep ve Kiracının Talepleri

Türk-Fransız Hukukunda Pandemi Döneminde Mücbir Sebep ve Kiracının Talepleri

Fransız makamlarının pandemi sürecinde verdiği kararlar ile Türk makamlarının aynı süreç içerisinde verdiği kararları ve bu iki ülkenin pandemiye bakış açıları ve getirdiği çeşitli düzenlemeleri incelediğimiz yazımızı okumalarınıza sunarız,

2020 yılının ilk aylarında başlayan ve bütün dünyayı etkisi altına alan Covid-19 pandemisi global ve yerel hukuk düzenlerinde çeşitli revizeleri gerektirmiş ve devletler kendi sosyo-ekonomik şartları dahilinde çeşitli önlemler alma yoluna gitmiştir.

Ticari kira sözleşmeleri açısından pandemi, Fransız mahkemeleriyle benzer olarak, Türk mahkemelerinde de borcun ifasını imkansızlaştıran, borçlunun temerrüde düşmesine sebep olan mücbir sebep olarak kabul edilmiştir. TBK 138’e göre; sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut bulunmayan durumun daha sonrasında borçlunun aleyhine olarak değişmesi durumunda, hakimden sözleşmenin yeniden düzenlenmesi istenebilecektir. Ayrıca; borcun ifasının, borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle imkânsızlaşması halinde borcun sona ereceğini öngören imkansızlık hükümleri de mevcut duruma uygulanabilecektir. İdari olarak, genelgeyle kapatılan işyerlerine ilişkin işyeri kira bedeli ödeme borcu; imkansızlığın ortadan kalktığı ana kadar ertelenebilecektir. Pandeminin mücbir sebep olması dolayısıyla, kira borcunu ödeme yükümlülüğü altında bulunan kiracılar, salgın sebebiyle borçlarının ifasını imkânsızlaştığını ileri sürebileceklerdir. Mevcut duruma imkansızlık hükümleri uygulanamıyorsa da, beklenmeyen hal sebebiyle aşırı ifa güçlüğü hükümleri uygulanabilecektir.

Türk hukukunda tarafların mağdur olmaması için sözleşmenin uyarlanması konusunda anlaşmaya gidilmesi gerekmektedir ki aslında pandemi sürecinde Fransız idaresinin tarafları bu konuda motive ettiği söylenebilir. Ancak uyarlama hususunda anlaşma sağlanamazsa, uyarlama davası açılması için hakime başvurulması kaçınılmaz olacaktır. 7226 Sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un geçici 2.maddesine göre; 01/03/2020 tarihinden 30/06/2020 tarihine kadar iş yeri kira bedelinin ödenmemesi tahliye ve fesih talebi oluşturmayacaktır. Ancak bu durumun, mevcut Fransız uygulamasından farklı olarak kiracıyı kira ödeme borcundan kurtarmadığı aşikardır. Fransız uygulamasında kiracı bu durumdan kurtulmasa da ifa hususunda belirli kolaylıklardan istifade edebilecektir. Aşırı ifa güçlüğü sebebiyle Fransız Parlementosunun da aynı şekilde kira ödemelerini ertelemesi, Fransız Mahkemelerine göre mücbir sebebin zorlayıcı etkilerini engellemiş, mücbir sebebi ortadan kaldırmıştır. Ancak Türk Hukukuna göre; pandemi hala mücbir sebep olarak kabul edilmektedir. Zira anıldığı gibi; kiracının borcunun ifası hususunda, lehe bir düzenleme Türk uygulamasında mevcut değildir.

İşletmelerin devlet tarafından kapanmasında ise, mevcut işletme paket servis de yapamayacak halde ise, isteseler de işletmelerini açamayacak durumda olmaları Türk hukukunda onlar için mücbir sebep teşkil edecektir. Sözleşmelerinde bir mücbir sebep veya salgın hastalıkla ilgili bir madde varsa o madde uygulanacaktır. Sözleşmede bu konuyla ilgili herhangi bir madde yoksa, aşırı ifa güçlüğü ve imkansızlık somut olaya uyarlanacaktır. İfa imkânsızlığının geçici olup olmaması ve bu imkânsızlık sürecinin makul bir süreyi aşıp aşmadığı önem arz etmektedir. Mevcut durum açısından geçici bir süreliğine genelge ile kapatılan işyerleri için bu değerlendirmenin yapılması önem taşımaktadır. Geçici süre ile ifanın imkânsızlaşması halinde, imkânsızlık süresi boyunca sözleşme adeta donar ancak borç ilişkisi devam eder. İmkânsızlık ortadan kalkarsa sözleşme yeniden yürürlüğe girer. Bu bekleme süresine yerleşik Yargıtay kararlarında akde tahammül veya katlanma süresi denir ve bu sürenin beklenmesi öngörülür. Ancak bu geçici imkânsızlık uzun sürmüş ve sözleşmenin devamı çekilmez hale gelmişse, diğer bir deyişle sözleşmenin devam ettirilmesi dürüstlük kurallarına aykırılık teşkil ediyorsa ifa imkânsızlığı hükümleri uygulanabilir.

Türk Hukukunda söz konusu salgın sebebiyle meydana gelen ifa imkânsızlığı nedeniyle taraflardan, bu şartlar altında sözleşmeyle bağlı kalmaya belirli bir süre tahammül etmeleri beklenmektedir. Covid-19 salgınının devam edeceği süreç de dikkate alınarak, artık her iki taraftan da sözleşme ile bağlı kalmalarının beklenmesi hakkaniyete aykırı olabilir. Bu durumda tarafların her ikisinin de sözleşmeyi fesih talebi mevcut olmalıdır.  Somut olayın, taraflara fesih hakkı doğurup doğurmadığı, somut olay çerçevesinde mevcut kira sözleşmesinin şartlarına göre incelenerek değerlendirilmelidir. Önemle belirtmek gerekir ki; kural olarak kiracının bu hükümden yararlanmak istemesi halinde kiracı, hakkaniyetli bir şekilde bu durumu en kısa sürede kiraya verene bildirmelidir. Bütün bunların yanında genelge ile kapatılan işletme türlerine dahil olduğu halde kiralanan yeri paket servis veya farklı bir istisna kapsamında kullanabilen işyerleri bakımından yukarıda açıklanan mücbir sebebin uygulanması hakkaniyete aykırı olacaktır, eğer şartları oluşmuşsa aşırı ifa güçlüğü kurumuna başvurulabilir. Bu noktada bu işletme sahiplerinin durumu Fransız uygulamasına daha yakındır. Zira Türk hukukunda kira sözleşmelerinin ticari iş niteliği taşımaları; Fransız hukukundaki gibi onların adi kira sözleşmelerinden farklı hükümlere tabi olmalarını gerektirmez. Genelgeyle kapatılan ve paket servis yapmayan Türk işletmelerin önemli bir kısmının da ticari işletme niteliğini haiz olduğu nazara alındığında Türk uygulaması ile Fransız uygulaması arasında paralellik görülebilmektedir. Ancak paralellik borcun ifası noktasında değil tarafların sözleşmeden elde ettikleri haklar noktasında tezahür etmektedir.

Türk hukukunda İhtiyari olarak kapatılan veya gelirleri önemli ölçüde azalan işletmelerin hukuki durumu farklılık gösterecektir. Bazı işletmelerin genelge kapsamında olmamasına rağmen, yasal zorunluluk olmadan, teması azaltmak için işletmelerini kapatması aynı şekilde değerlendirilmeyecektir. Zira bu ihtiyari niteliktedir. Taraflar arasındaki sözleşmeye göre; kiracının ekonomik olarak zorlandığı hallere dair sözleşmede bir hüküm var ise bu madde uygulanabilir. Aksi takdirde, başvurulacak hukuki kurum ancak aşırı ifa güçlüğü olabilecektir. Nitekim sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen olağanüstü bir durum, kiracıdan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkmış ve sözleşmenin yapıldığı sıradaki mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini mümkün olmayacak şekilde borçlu aleyhine değiştirmiş olabilir. Kiracı, toplum sağlığının korunması amacıyla işyerini kendi isteği ile kapatmış veya işletmesini kapatmasa dahi salgın nedeniyle gelirleri aşırı derecede düşmüş, kira bedelini kısmen veya tamamen ödeyemeyecek duruma gelmiş olabilir. Bu doğrultuda sözleşmede borçlu aleyhine değişen şartlardan etkilenen hususların uyarlanması mümkündür. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus, kiracı salgına kendisi sebep olmasa dahi; etkilerini kendi kusuruyla daha da zorlaştırıp zorlaştırmadığıdır. Kiracının içinde bulunduğu durumun güçleşmesinde kusuru olup olmaması, önlemlerinin ve davranışlarının aşırı ifa güçlüğündeki etkisi mutlaka incelenmelidir. Bu kapsamda kiracının, Salgın sebebi ile ortaya çıkan yeni koşullara dayanarak kira sözleşmesinin uyarlanmasını mahkemeden dava yolu ile talep etmesinin önünde bir engel bulunmamaktadır. Kiracı bu durumda; kira bedelini ödeme yükümlülüğünün bir süre askıya alınmasını yahut şartlar çerçevesinde bedel indirimini talep edebilir. Bu durumda hâkim, somut olaya göre bir değerlendirme yapacak ve talebi karara bağlayacaktır. Salgın sebebi ile ödeme güçlüğüne düşen kiracının, kira sözleşmesinin feshini talep edebilmesi hususunda ise kesin bir kanıya varmak mümkün değildir. Fakat TBK 138 hükmü; eğer uyarlama talebi çerçevesinde bir değişiklik yapılamıyor ise feshin talep edilebileceğini düzenlemiştir. Bu durumda, feshin yalnızca istisnai hallerde söz konusu olacağını kabul etmek gerekir.  Uyarlama ve feshi değerlendirme yetkisi ise mahkemelere aittir. Mahkeme, uyarlama yapılacak ise hangi şartlarla yapılacağını belirleyecek veya mümkün değilse sözleşmenin feshine ilişkin kararı somut olaya göre verebilir.

Sözün özü; Türk Hukukunda somut olayın şartları incelenmek kaydıyla, genelge uyarınca işletmeleri zorunlu olarak kapatılan iş yerleri için varsa kira sözleşmelerindeki mücbir sebep hükümleri uygulanabilir veya ifa imkânsızlığı hükümlerine dayanılabilir. Bu noktada kiracı, salgın hastalık sebebi ile alınan önlemler çerçevesinde kira borcunun ifasının imkânsızlaştığını ileri sürebilir. Fakat kiracının bu hükme dayanabilmesi, kural olarak ifanın imkânsızlaştığını kiraya verene en kısa sürede bildirmesine bağlıdır. Ancak bu kural herkes tarafından bilinen bir durum söz konusu olduğundan geniş yorumlanabilir. Devlet eli ile kapatılmamasına rağmen Covid-19 önlemleri kapsamında ihtiyari olarak kapatılan veya salgın nedeniyle gelirleri önemli ölçüde düşen işletmelere ilişkin kira sözleşmelerinde ise kiracı; Covid-19 salgını sebebi ile ortaya çıkan yeni koşullara dayanarak kira sözleşmesinin uyarlanmasını mahkemeden dava yolu ile talep edebilir. Bu noktada kiracı, kira bedelini ödeme yükümlülüğünün bir süre askıya alınmasını yahut şartlar çerçevesinde bedel indirimi talep edebilir. Hâkim, somut olaya göre bir değerlendirme yaparak talebi karara bağlayacak ve uyarlamanın mümkün olmadığı halde sözleşmeyi sona erdirebilecektir.

Fransız yargısının mücbir sebebin öne sürülmesini kabul etmemesinin nedeni aslında kiracının borcunun ifasının imkansızlaşması değil; Hükümetin Türk hukukunda benzer ayrım bulunmayan ticari nitelikteki kira sözleşmeleri nezdinde yaptığı düzenlemeler sonucu, zorlaşması, kira bedelinin ağırlaşmasıdır. Bu noktada şartların gerçekleşmesi durumunda -ki söz konusu pandemi sürecinde gerçekleştiği Yargıtayca kabul edilmektedir- kira sözleşmesinde mücbir sebepten kaynaklı ifa imkansızlığı sonucu borç ilişkisinin sona ereceğini savunulmaktadır. Buna karşılık geçici ifa imkansızlığının söz konusu olduğu durumlarda; ifa tarihinin söz konusu ifa imkansızlığının sona ereceği tarihe ertelenmesi yönündedir. Son olarak aşırı ifa güçlüğü nedeniyle, şartların gerçekleşmesi durumunda sözleşmenin uyarlanması yoluna başvurulabileceği Fransız hukukunda kabul edilmektedir. Anılan şartların pandemi döneminde gerçekleştiği kabul edilebilecektir.

Sonuç olarak pandemi durumunun mücbir sebep mi yoksa aşırı ifa güçlüğü kapsamında mı değerlendirileceği konusunda net bir görüş birliği olmamakla birlikte her somut olaya göre ayrı ayrı değerlendirilmesi ve uyarlamadan yana olunması, hukuka ve şartlara uygun karar verilmesi açısından gerek Fransız Hukukunda gerek Türk hukukunda önem teşkil etmektedir. Ek olarak  COVID-19’un edimin ifasını imkansızlaştırdığının tespitinden sonra söz konusu ifa imkansızlığının sürekli mi geçici mi olduğunun belirlenmesi gerekmektedir. Bu tespit neticesinde yapılan açıklamalar ışığında uygulanacak hükümler tespit edilebilecektir.

Stj. Av. Niyazi Hasan Bulut